MÜZİK VE DUYGULAR ÜZERİNE...

     



                                                    

                                                                         “Melodi, sonlu ile sonsuzun birlikteliğidir                                                                                                 bu alemde her şey musikileştirilmiş bir ahenkten ibarettir.”

                                                                                                                                             Pisagor

                                                                         

                                                                      

Ünlü filozof Pisagor’un müzik üzerine öne sürdüğü fikirleri, çalışmaları, pratik tecrübeleri ve onun keskin müzik kulağı beni her zaman derinden etkilemiştir. Evrenin, sonlu ve sonsuz yapısının ahenk üzerine örülü olduğunu dile getiren bilgelik dolu sözüne katılmamak mümkün değil. Fakat bu yazımda Pisagor’un bu sözünü kendimce biraz daha genişletip, derinleştirerek Evren, İnsan Bedeni ve İnsan Psikolojisi(Ruh) ile Müzik üzerine kendi kişisel gözlem ve okumalarıma dayalı fikirleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Müzik hakkında bir şeyler söylemeden önce Müziğin sanat içerisindeki yeri hakkında öncelikle birkaç şey söylemeyi, ayrıca Müzik hakkında konuşmanın ve yazmanın zorlukları hakkında da  ilave birkaç şey söylemeyi elzem buluyorum. 

Müziğin temsil ettiği alanın,  kaynağına teşkil ettiği konunun hem ruhsal hem de fiziksel olması onu mutlak anlamda tarif etmeyi ve bir anlatım modelinin içerisine koymayı zorlaştırır. Ambalajlı bir kavram içerisinde tanınmaya ve de “son söze”  izin vermeyen  bu cilveli yapısı, aynı zamanda tanımlamalara mukavemet eden dirençli yanı, sessizliğin doğası içerisinden gelen özellikleri bakımından müziği nihai anlamda anlatmak gerçekten çok güç bir mesele dolayısıyla konu bir yerde, Müziğin kendisini değil de onun hakkında anladıklarımızı sandığımız şeyleri düşünmeye ve tartışılan şeyleri öne sürmeye geliyor. İnsan ruhunu bir MR cihazının içerisine koyup duyguları nesnel şekilde analiz etme imkânından yoksun olma hali, mecburen bir yerde sezilen ancak tam olarak bilinemeyen bir şeye ulaşma çabasına dönüyor.  Bu nedenle, ruhla ilişkisi bakımından Müziği anlamının ve anlatmanın; bir terzinin bir hayalete elbise dikmeye çalışmasından pek az bir farkı var …

Nedir Sanat ?

Sanat: Bir duygu veya  bir fikrin   yaratıcı bir süreç sonunda  özgün ve  artistik bir formda sunulması işidir. Aslında tanım genellikle estetik süreçleri de kapsayacak şekilde izah ve tarif edilir ancak güzel olmayan objeler üzerinden de özgün ve yaratıcı işler çıkarılabildiği için(korku, Grotest ve Dadaist, kısmen Sürreal  eserler) estetik kelimesini tanım içerisinde kullanmayı bilinçli olarak ihmal ettim. Sanat faaliyetleri spesifik dallar üzerinden belirli akımlara uygun olarak icra edilir. Geleneksel güzel sanatlar kabaca 7 daldan meydana gelir. Bunlar resim , heykel, mimari, dans, tiyatro, edebiyat, müzik ve sonradan eklenen ve aynı zamanda  7’nci sanat dalı olarak adlandırılan "sinema” sanatıdır.

Sanat içerisindeki yerinden asgari şekilde  bahsettikten  sonra  Müzik  hakkında konuya devam etmek istiyorum.

MÜZİK

Teknik anlamda Müzik, Doğanın izin verdiği fizik kuralları çerçevesinde insan tarafından üretilen uyumlu seslerdir.  Müziğin ana öğeleri genellikle ritim, melodi ve sessizlik olarak bilinir. Literatürde sessizliğin bir unsur olarak görüldüğüne dair bir tanıma denk gelmedim ancak kişisel olarak ahenkli ses üretme sürecinde, müziğin ahenge ulaşabilmesi amacıyla sessizliğin de önemli bir yere ve işleve sahip olduğunu düşünüyorum. En azından, anlamlı bir melodinin üretilebilmesi için bir alana bir arka fona ihtiyaç duyulduğundan,  müziğe alan açabilmesi anlamında sessizlik öğesinin bir unsur değeri taşıdığını ve müzik hakkında konuşurken ses kadar sessizliğin de dikkate alınması gerektiği inancı içerisindeyim. Nasıl ki bir resim için öncelikle boş bir kâğıt gerekliyse, müzik içinde öncelikle boş bir zemine gerek duyulduğunu, sessizliğin de bu gerekliliği sağladığını söylemek istiyorum. Hatta Müziğin, sessizlik ve ses arasındaki karşılıklı dinamik bir ilişkiden, hatta ve hatta bu doğal zıtlığın birbirini tamamlayarak armonik bir ürüne dönüştüğü fikrini savunmak istiyorum.  

Müziği, insan duygularından tamamen bağımsız ve salt teknik yapısıyla ele almak bakımından; “ses”, “işitme” “gürültü” “konstrast” ve “sessizlik” şeklinde fizik ve akustik bilimleri  bakımından incelemeye geçmek istiyorum.  

           

Ses, canlıların işitme organları  cansız  varlıkların  ise mikrofon aracılığıyla algıladığı  periyodik basınç değişimleridir. Ses, bir maddedeki moleküllerin titreşmesi sonucunda oluşur. Fiziksel boyutta ses; katı, sıvı veya gaz ortamlarda oluşan basit bir mekanik düzensizlikken, aynı zamanda sesin algılanmasıyla sonuçlanan işitme mekanizmasının bir uyarımı olarak da algılanabilir.  İnsanlar için ses uyarımının algılanması olan işitme, insanların çevreleriyle iletişimini sağlayan beş temel duyudan biridir. Bir enerji türü olan ve titreşimle oluşan ses, iletimi için maddesel bir ortama ihtiyaç duyar, hava ve başka elastik ortamlarda dalga hareketleri şeklinde yayılır. Havadaki ve herhangi bir akışkan ortamdaki ses dalgaları boyuna dalgalardır, çünkü sesin taşındığı ortamın parçacıkları ses dalgasının hareket ettiği yöne paralel titreşir. Ses dalgalarının beş ana fiziksel özelliği vardır; dalga boyu, genlik, frekans, periyot ve hız. Dalga boyu, bir ses dalgasının oluşması için aldığı yoldur, dalganın ardışık özdeş parçaları arasındaki mesafedir; çoğunlukla ardışık iki tepe veya çukur arasındaki mesafeden yola çıkılarak gösterilir. Bir dalganın genliği, bir ortamdan geçerken ses dalgası tarafından bozulan parçacıkların maksimum yer değiştirmesini tanımlar. Ses dalgalarının genliği arttıkça sesin enerjisi ve şiddeti de artar. Ses düzeyi birimi desibel (dB) dir. Bir ses dalgasının frekansı her bir saniyede üretilen ses dalgalarının sayısını gösterir. Aynı zaman diliminde düşük frekanslı sesler, yüksek frekanslı seslere kıyasla daha az sayıda dalga üretir. Ses dalgası havada yayılırken, tam bir dalga boyunun uzayda belirli bir noktadan geçmesi için geçen süreye ise periyot denir.  Bunlara ilaveten bir ortamın yoğunluğu ne kadar fazlaysa ses dalgası o ortamda o kadar hızlı yayılır.Ses şiddetini ölçmek için desibel kullanılır .Normal bir insan 0-50 desibellik sesleri kolayca işitebilir ve bundan rahatsız olmaz. 85 dB şiddetinde bir ses veya gürültü kulakları rahatsız eder ve uzun süre sunuk kalındığında kulakta hasar oluşur. Frekans ise biraz daha kapsamlıdır. Normal bir birey 20 – 20.000 Hertz aralığını duyabilirken, bir yunus veya yarasa 15 – 200.000 Hertz aralığındaki sesleri duyabilirler! Her ses kaynağı kendine özgü ses çıkarır. Bir sesin hangi kaynaktan çıktığını tanıtan özelliğe sesin tınısı denir.

İŞİTME: kulak kepçesiyle toplanan ses dalgaları kulak yolundan kulak zarına gelir ve kulak zarını titreştirir. Zarın titreşimleri kulak kemikcikleri tarafından kuvvetlendirilip oval pencereye iletilir. Oval penceredeki ses titreşimleri dalız içindeki sıvı ile salyangozdaki sıvıya geçer. Ses titreşimleri salyangozdaki sıvıdan işitme duyu hücrelerine oradan da sinirlere aktarılırlar. Sinirler tarafından alınan ses beyne iletilir ve ardından beyin işitilen “sesin anlamını ve değerini” kendince belirler..(kulak aynı zamanda denge merkezidir)

Gürültü;(Zıtlık, kaos, belirsizlik, anlamsızlık, hiçlik) İşitilebilen seslerin basınç düzeyleri; 0dB (işitme eşiği) -120 dB (acı eşiği) arasında değişir. Normal bir insan 0-50 desibellik sesleri kolayca işitebilir ve bundan rahatsız olmaz. 85 dB şiddetinde bir ses veya gürültü kulakları rahatsız eder ve uzun süre sunuk kalındığında kulakta hasar oluşurGürültü, yaygın olarak, istenmeyen ses veya ses kirliliği anlamıyla kullanılır

Ara, Es (Sus) : İnsan ya da çalgı sesine kısa ya da uzun bir süre ara verilmesi işaretidir. Sus işareti okumak da tabi ki nota okumaktır. Nota okurken, Nota değerlerini nasıl sayıyorsak, Sus işaretlerini de aynı şekilde sayarak okuruz.

Contrast: (Zıtlık) Müzikte farklı öğelerin veya müzikal unsurların belirgin bir şekilde karşıtlık göstermesini ifade eder. Örneğin Alçak ve Yüksek ses, hızlı ve yavaş tempo, güçlü ve yumuşak vuruşlar.Barok dönem müzisyenleri müziğin bu yanından oldukça yararlanmışlardır.

Teknik kısımları dışında Müziği insan duyguları, canlılar ve doğa ile ilişkisi bakımından ele alma kısmında ise şunları belirtmek istiyorum:

MÜZİK VE PSİKOLOJİ

 Yukarıdaki anlatımlardan da bilineceği üzere  bir ses  diziminin,  dalga ve titreşimlerin zamansal döngüsüyle meydana gelen ve belirli değerler arasındaki gürlük derecesiyle ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.

            Tıpkı akustik sistem gibi insan bedeni de elektromanyetik frekanslara sahiptir. Kalp ve nabız atışları, sinir iletimi, hücresel aktiviteler,  göz kapağı hareketleri, soluk alıp verme, beyin dalgaları şeklindeki ritmik hareketler belirli frekanslarda elektromanyetik dalgalanmalar üretmektedir. Ve Tüm bu biyolojik süreçler, belirli bir tempo ve ahenk içerisinde senkronize şekilde ortaya çıkar. Yani bir ses dizesindeki olağan süreçler insan bedeni içerisinde de geçerli özellikler barındır; bu da, müzik ile insan bedeni arasında doğal bir etkileşimin gayet  mümkün olduğu sonucunu ortaya çıkarır. Konuyu bedenden duygulara getirecek olursak,

            İnsan psikolojisinin hal ve tezahürü olan duygularda vücudumuzdaki bir takım kimyasal ve hormonal salgıların sonucunda meydana gelir… Örneğin beynin ürettiği ve duyguların oluşumuna kaynaklık eden seretonin, dopamin, oksitosin, adrenalin, testestoren  gibi bir çok iç salgılar , vücuttaki  belirli kimyasalların bir zaman döngüsü içerisindeki ritmik hareketlerinden oluşur… Yine bu da demek oluyor ki, sese ait fiziksel süreçler, duyguların gerçekleşmesine imkan tanıyan içsel salgıların fiziksel hareketlenmelerine paralel şekilde ortaya çıkıyor, yani duygular ile sesler arasında doğal bir uyum ve etkileşimin olduğu gayet aşikar… Buradan Müziğin insan bedenini duygular üzerinden etkilediği, aynı şekilde etkilenen duyguların yaratıcı süreçler sonunda yeni melodik öğeleri yarattığı ve böylelikle müzikle duygular arasında karşılıklı olarak birbirini etkileyen, doğuran, destekleyen, büyüten hatta  tamamlayan  bir etki ağının olduğu sonucuna varmak, kesinlikle mübalağa konusu  gibi kabul edilmez…

            Peki müzikle olan bu iletişimde, yararımıza olan bir perspektiften Müziğin  pratik faydaları nelerdir?  Neden insanlık tarihinin başlangıcından bu yana mütemadiyen  Müziği talep ediyoruz?

            Şöyle ki;

Müziğe duyduğumuz ihtiyaç konusu çoğu yayımlanmış yazılarda  genel olarak yüzeysel şekilde ‘duyguların ifadesi” şeklinde ele alınmıştır. Bu husus doğru olmakla birlikte bir o kadar da  eksiktir. Bana kalırsa, yeryüzünde bestelenmiş ne kadar beste varsa, müziği aramamızın o kadar  çok sebebi var fakat her bestenin tek tek duygusal analizini yapmanın zorluğu nedeniyle, genel olarak, belli başlı psikolojik gerçeklerimizden mütevellit olarak zuhur eden sebepler aracılığıyla konuyu ele almak daha yararlı ve pratik olacaktır diye düşünüyorum.

Genel olarak ruhsal ihtiyaçlardan ötürü müzikle ilişki kuruyoruz… Ruhen, bedenen, zihnen ve dışsal durumlardan ötürü gelişen şartlar ve haller melodileri istememize yol açıyor. Örneğin slow bir şarkının melodileri- sözleri ne içerirse içersin- ruhumuzun kanayan yanını temsil etme, ifade etme,  duygularımıza tercüman olma anlamında bize bir anda içsel rahatlık sağlar ve bu da doğal olarak müziğin sesini yükseltme arzumuza neden  olur. Mesela hareketli bir şarkı; ihtiyaç duyduğumuz, aradığımız neşe ve canlığa sahip olmamızı ve iyi hissetmemizi sağlar.  Yine Hardrock bir parça; içimize attığımız, sindirdiğimiz, unuttuğumuz bastırılmış, sindirilmiş duyguları mırıldanma yoluyla dışa atmamızı ve iyi hissetmemizi sağlar… Spor yaparken dinlediğimiz tekno bir parça;  ihtiyaç duygumuz yüksek tempoya ulaşmamıza yardımcı olur…  Gerilim dolu bir müzik, dikkat, tedbir ve uyarıya dair hislerimizi ortaya çıkarır, enerjimizi yükseltir…Bazen dilimize takılan çocuksu bir şarkıyı sürekli mırıldanarak, çocukluğumuza ait dönemleri hisseder ve  nostalji yaşarız.. Bir ilahi insana; ebediyet duygusu yaşatarak, yaşamın neden olduğu ağırlığın yükünü o insandan alır ve rahatlama hissine kapı açar…Bazen de dinlediğimiz parçaların “es”leri, “susları” bize bir anda olsa, yoğun, tempolu, keşmekeş ve hızlı yaşamdan usanan yanımıza  lazım olan sükûneti hatırlatır ve hissettirir…Bazen üzerimize yapışan  ve bizi rahatsız eden bir ruhsal moddan, müzik sayesinde kurtulmamız mümkün hale gelir. Müzik terapi edici özelliği dolayısıyla patolojik rahatsızlıkların rehabilite edilmesine imkan tanır ve  bir yerde  doğrudan insana sağlık hizmeti aracılığıyla şifa sunar… O, bir ninni sayesinde anne ile çocuk arasındaki bağı güçlendirir, hatırlatır, aidiyet ve sahiplik duygusuyla anne ve çocuğu birbirine yakınlaştırır….

Kısacası ne kadar haleti ruhiye varsa, o kadar da melodi var yaşamda…Müziğin insan yaşamındaki yeri ve önemi yadsınamaz bir gerçekliktir adeta. Müzik sayesinde şuuraltında bastırdığımız, susturduğumuz, engel olduğumuz, sindirdiğimiz, kapattığımız ruhsal meseleler gün yüzüne çıkar, varlıklarını ilan eder ve duyurur, bu durum, psikolojik olarak arınma ve akabinde rahatlamaya yol açar… Yine müzik sayesinde, bilinçli olarak hissettiğimiz içsel duyguları temellendirir, haklılaştırır  bir nevi o duygulara meşru bir psikolojik kimlik kazandırmış  ve özgürlüklerine imkan tanımış oluruz.. Dışardan gelen ritmik bir  ses kaynağı, içimizdeki ruhsal dinamiklerle etkileşime girerek aynı ritmi bedenimize dahil etmiş olur, böylelikle içimiz ve dışımız müzik sayesinde “bir ve bütün” olur…. Anlamlı sözlere sahip bir müzik sadece ruhumuza değil aynı zamanda bilişsel tecrübelerimize ve zihin hallerimize de katkı sağlar… Tüm bunların yanında; Milli bir marş, hissettirdikleri sayesinde aidiyet duygusu geliştirir ve  toplumu “milli bir kimlik etrafında” bir araya getirir…Başka toplumlara ait müzikleri dinleyerek başka insanların, toplumların ve kültürlerin de, bizim gibi duygulara sahip olduğunu bilir, hatırlar ve ortak bir anlayış geliştiririz.  Böylelikle müzik, bir bedenden taşarak başka bedenlerin, toplumların ve kültürlerin üzerinde adeta dans ederek dolaşır, böylece ruhsal olarak insanları bir birine bağlar…Dahası, hayvanların çıkardıkları melodik ses tonlarından, onların mutluluklarını, gerginliklerini, yardım taleplerini fark eder ve  neye ihtiyaç duyduklarını anlarız, böylelikle insanlarla diğer canlılar arasında iletişim köprüsü sağlar müzik…Bunlarla beraber Rüzgarın, bulutların, akan suların, yağan yağmurların, denizdeki dalgaların çıkardığı ritmik seslerden bu hareketlerin gücü ve  kararlığı hakkında malumata sahip olur ve yine müzik sayesinde doğayla aramızda bir bağ oluşur…Sözgelimi kurak bir çöldeki,  vahşi bir ormandaki ya da ıssız bir yerdeki sessizliğin verdiği  ürkütücü ve tedirgin edici mesajla dikkatimiz artar ve güven duygusu vermeyen bir alanda olduğumuzu fark eder, tedbir almak isteriz…Bir Ambulans  ve polis sireni, etrafta ters giden bir şeyler olduğu duygusunu hissetmemize yarar  böylece bizi dikkat ve tedbir haline sevk eder…

Müzik ruh, beden ve zihin arasındaki kaotik durumu ortadan kaldırmaya yarayarak varoluşu denge ve uyuma taşır. Evrensel özellikleri sayesinde kültürleri, toplumları birbirine tanıtır, hatırlatır ve hissettirir bu yanıyla tüm insanlık üzerinde ahenk ve bütünleştirici bir iyileştirme olanağı yaratır…

            Kulaklardan bağımsız olarak, onun ontolojisine dair bir epistemoloji üretme imkanı yönünden felsefi bir analiz, bir değerlendirme yapmak gerekirse;

Müziğin varlığının arkasındaki yüzünü bize doğrudan açmayan gizemli özelliği nedeniyle onun hakkında teknik ve bilimsel olarak nihai bir bilgiye sahip olmak güç bir mesele çünkü İnsan deneyiminden ilişkisiz olarak varlığının bilinmesine pek rızası yok gibi… Dolayısıyla onu ancak  duygularımız, diğer canlılar ve doğa üzerindeki  dolaylı etki ve tesirleriyle fark edip, kısmen ve nispeten bilebiliyoruz… Ne olduğu bakımından bilgisini kendisine saklamış  sihirli bir  bilmece olmasından ve de mutlak bilinmeye ilişkin karşı gelişli tavrından ötürü ancak perdesinin bizim tarafımızdan yana olan kısmından bakabiliyoruz ona….Hal böyle olunca, Onun hakkında elimizde ancak güçlü bir mahremiyet duygusuna sahip olduğu fikri kalıyor. Belki de tüm gücünü ve özelliklerini, kapalı yanı ve mahremiyet içeren tavrından alıyordur…Belki de mahremi kalmayınca kendisinden arda başka bir şey kalmayacağını sanıyordur…Öyle ya da böyle Müzik evrenin ve hayatın ilmiğidir, iletişimin ruhudur, ruhun mütercimidir, canlılar arasındaki etkileşim açısından o adeta mesafeleri azaltan bir  köprüdür;  birleştirmeye, bütünleştirmeye ve ahenge ait ne varsa, orada mutlaka müziğin sesi, sesin büyülü müziği vardır…

Müzik harmoninin hem nedenidir hem sonucu… O, kendi tohumunu kendinden alıp yine kendisine ekendir…O,  sessiz olanla sesli olanı, hiçlikle var olanı, önceyi sonrayı, soyutla somut olanı bir araya getirir düğümler ve ardından Pisagorun dediği gibi,  sonlu ile sonsuz olanı melodik ahengiyle kuşatır…O, gerçekle hakikati birbirine sarar… Ruha bedeni, bedene de ruhu gösterir, insan aklını da, buna tanık olmaya zorlar…

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlk Uçuş Heyecanı

Benlik ve İzlenim Algısı

Entropiden Harmoniye; Sanatın Anatomisi